Görülmeyen bir gerçeklikte, Ela, İris’in hatırasının izini sürüyor. Oyuncu, mesajlar, belgeler ve anılar aracılığıyla bir hikâyeyi keşfederken; "Hiç kimse görmüyorsa bu gerçek midir?" sorusu, her kararda yankılanıyor.
Görülmeyen bir gerçeklikte, Ela, İris’in hatırasının izini sürüyor. Oyuncu, mesajlar, belgeler ve anılar aracılığıyla bir hikâyeyi keşfederken; "Hiç kimse görmüyorsa bu gerçek midir?" sorusu, her kararda yankılanıyor.
Ela, İris’i hâlâ hayatta sanıyor. Günlerdir ona mesajlar atıyor, telefonunun açılmasını bekliyor. Eski tıbbi belgeleri karıştırıyor, odayı her gün biraz daha sessizce yeniden dinliyor. Kendi geliştirdiği görsel günlük sistemine İris’le ilgili anılarını, seslerini, görüntülerini kaydediyor. Her detay, bir umut gibi…
Ama bu izlerin çoğu artık görünmez. Telefon sessiz. Belgeler eskimiş. Ve dünya, İris’i çoktan unutmuş.
Gerçek şu ki: İris öldü.
Ama Ela’nın zihninde hâlâ yaşıyor. Belki de o kadar derin bir yerden ki, kendisi bile bunun bir hatıra mı, hayal mi, yoksa gerçek mi olduğunu bilmiyor artık.
Was She Ever Real?, Ela'nın inkar ve yalnızlıkla örülü iç dünyasını konu alan kısa, etkileşimli bir görsel hikâye.
Oyuncu, kapalı bir telefonun, ‘görüldü’ işaretli cevapsız mesajların, üstü örtülü belgelerin ve görünmeyen ama hissedilen bir varlığın arasında gezinirken, yavaş yavaş şu soruyla yüzleşir:
Eğer artık kimse onu hatırlamıyorsa… O kişi gerçekten yaşamış mıdır?
Ya da daha doğrusu:
Hatırlamak, birini gerçek kılmak için yeterli midir?
Bu oyun, bir trajediyi çözmekten ziyade, bir kaybın ardından gerçeğin nasıl şekil değiştirdiğini anlatıyor.
Ama Ela’nın gözlerinden bakınca… her şey hâlâ canlı.
Melankolik piksel-art stili, çevresel anlatımla işlenen detaylar ve çoklu sonlarla şekillenen bu deneyim, felsefi bir sorunun duygusal yansımasını ekrana taşıyor:
“Was She Ever Real?” sadece bir soru değil. Aynı zamanda bir itiraf, bir direniş ve belki de bir veda.
Gayet başarılı bir iş, elinize kolunuza sağlık.
cok iyi olmuş elinize sağlık